Yaşlı adamın çok parası vardı bir zamanlar. Karun kadar
zengin denir ya, işte öyle birisi olmasa da cebinden dolup taşardı geliri. Bir
yalısı bile 20 tane müstakil ev alacak değerdeydi. Gerisini siz düşünün. Çok
çalışırdı, kazanırdı ve iyi de yemesini bilirdi. Kimilerine göre 3, kimilerine
göre de 13 defa evlenmişti. Çünkü beraber olduğu kadınların sayısı bilinmez,
imam nikahı ile koleksiyonuna kattıklarının rakamı pek de tutulamazdı.
Sevgiden bihaber bir adamdı Mükerrem bey. Epeyce bihaber.
Karşısındakine değer vermenin dahi para ile ölçülebileceği konusunda kendi
kafasında tez yazar cinstendi. Çalışanlarını satın alır, çevresindeki dostları
parasıyla yanına katar ve elbette yanına kadın olarak gelenlere de sadece para
verebilirdi.
Çok güçlüydü. Bir dediği iki edilmiyordu. Parası vardı
çünkü. Bundan dolayı karakteri de gittikçe daha otoritere gidiyordu.
Kadınlarına dayak atmanın dahi onun teferruatında olduğunu düşünüyordu.
Öyle
olması da doğal değil miydi zaten? Parası için gelmişti zaten onlar. Bir bakıma
kendilerini, ruhlarını, bedenlerini paraya satmamışlar mıydı? O halde
zırıldayacak bir halleri de olamazdı.
Bir tane kadın vardı içlerinde. Gülüşü ile yürek ısıtan, insanlığıyla
ışık saçan bir tipti. İyiliksever , gönül dostu denilebilecek tarzdaydı. Ne işi
vardı bu parayla hayatı satın alabileceğini düşünen adamla? Nasıl yanına
gitmişti, onunla beraber olmayı kabul etmişti? Mükerrem beyin resmi nikahında
olan kadındı Ruhizar hanım. Belediye nikahında olandı ve esasen ilk eşi gibi de
durmaktaydı. Bu ruh fakiri, sevgi düşmanı adamın nikahına girmeyi kabul ettiği
zamanlarda onun kendisini koruyup kollayabileceğini düşünmüştü ki onun yanına
sığınmıştı. Babasından çektiklerinin bir son bulmasını bekleyerek biraz da
mecburiyetten kaçmıştı ona.
Ruhizar hanım için tren bir kere kaçmıştı. Hayatı boyunca
hiç mutlu olamamış bu kadının, felek bir kere kapısına gelmişti. İyi bir adama
gönlünü kaptırmış ve bunun karşılığını da almıştı. Çok seviyorlardı
birbirlerini ancak sevginin karın doyurmayacağını düşünmüş ve ondan ayrılmıştı.
Gücü ve parayı seçerek hayatındaki o eksik kalan yönünü tamamlayabileceğini
düşünmüştü.
Mümkün müydü emeksiz sevgiye, huzura kavuşmak? Nasıl mümkün
olabilirdi gönül dünyanı güç ve para ile bezemek. Olmamıştı zaten. Babasından
yemediği dayağı kocasından yiyordu. Mükerrem bey işte birilerine kızar, akşam
içkisini içer ve sonra bir kadınla geceyi geçirir. Sabaha karşı da evine
geldiğinde o kızgınlığını Ruhizar’dan çıkarırdı. Hayatında verdiği en büyük
kararı, en hatalı şekilde vermiş olmanın verdiği acıyı her gün tüm hücrelerinde
milim milim yaşamaktan kaçamıyordu. Boşanmak istiyor fakat korkudan onu da
yapamıyordu.
Mükerrem bey için iş, para ve kendi cinsel tatmini dışında
her şey ayağının altında bir paspas gibiydi.
Yıllar da böyle geçti. 60’lı
yaşlar geldi. Mükerrem bey artık Mükerrem amca bile değildi. Zamanında
çevirdiği dolaplar, daha fazla para kazanma hırsı, ona çok büyük bir son
getirmiş ve dolandırıcılıktan hapsi boylamış ve tüm mal varlığına da el
konulmuştu.
Hapisten çıktıktan sonra sanki hiç bilmediği bir dünyaya onu
atmışlar gibi hissediyordu. Evresinde ne parasına uşaklık edenler, ne de parası
karşılığı dost olanlar vardı. Kalacak bir yeri dahi yoktu ve sokaklarda yatmaya
başlamıştı.
Tüm hayatını düşündüğünde, binlerce pişmanlık, bir o kadar
da keşke bıraktığını gördü. Bir gece, parkın birinde intihar etmiş halde
bulunduğunda üzerinde bir not yazılıydı.
“Bilemedim ben sevginin her şey olduğunu. Göremedim hayatın
onun üzerine kurulduğunu. Karşımdaki insanın benden farksız olabileceğini, bir
kadının elini tuttuğumda onun iyiliği ve mutluluğu için savaşırsam, gerçek
manada insan olunacağını anlayamadım. Artık çok geç. İçimde hayatım boyunca
sevgi yaşamadığımı şimdi anlıyorum. Parasız kalınca, çevremdeki herkes gidine
görüyorum. Nedense birilerinin sevgi dediği o duygunun içimde biraz parıldamaya
başladığını hisseder gibi olmaya başladım ama çok geç. Ruhizar’a onca kötülüğü
yaptıktan sonra, onca insanın günahına girdikten sonra, şimdi parasız kalınca bunları
düşünmek ne işe yarar. İnsanlık demek, insan olmak demek, önce karşındakini
düşünmek demekmiş, en azından bunu öğrenerek gidiyorum. Yine bir keşke ile
hayatıma son veriyorum. Ama bu kez, gerçekten de çok güzel bir keşke. Keşke benim
gibilerin öldükten sonra neler yaşadığını bir şekilde diğer insan görse de
kendilerini insan yapabilmek için birkaç çaba harcasa.”
Ruhizar’a ne mi olmuştu?
Mükerrem bey hapse girmeden yaklaşık 1 yıl önce ağır
bunalıma girmiş ve hayatına son vermişti.
Ruhizar’ın hayatında en çok sevdiği ve daha da önemlisi en
çok değer verildiği anları yaşatan eski sevgilisi ise kendine bir hayat kurmuş
ve çok mutlu bir ömür geçirmişti. Zaman zaman Ruhizar ile olan geçmişi aklına
geldiğinde içi burkulsa, kalbi hissizleşmiş olsa da, sonrasında hemen normale
döner ve ona dünyalar güzeli bir torun vermesinin tek kaynağı olan taptığı
eşinin ellerini tutar ve iyi ki varsın der.
MUSTAFA BAYRAK